19 Nisan 2013 Cuma
Marcel ise şöyle öldü:
Bir gün bütün berduşların Paris’ in kent manzarasından silinmelerine karar verilmişti. Sosyal yardım örgütü, aynı zamanda kentin doğru dürüst bir görünümde olmasıyla da ilgilenen ve düşünebilecek en resmi nitelikteki sosyal yardım örgütünün ilgilileri, polisle birlikte Rue Monge’a geldiler, tek istedikleri, yaşlı adamları yaşama geri döndürmek, dolayısıyla da yaşama hazır olsunlar diye önce yıkayıp paklamaktı. Marcel yerinden kalkıp onlarla gitti, çok sakin bir adamdı, birkaç kadeh şaraptan sonra bile hâlâ bilge ve uysal kalabilen bir insandı. Gelmelerini o gün büyük bir olasılıkla hiç umursamamıştı, belki de caddedeki iyi yerine, metronun sıcak havasının mazgallardan dışarı çıktığı yere yeniden geri dönebileceğini düşünüyordu. Ama kamunun esenliği için yapılmış olan, içinde çok sayıda duşun bulunduğu yıkanma salonunda sıra Marcel’e de geldi, onu duşun altına soktular ve duş hiç kuşkusuz ne fazla sıcak, ne de fazla soğuktu ama Marcel yıllardan beri ilk kez çıplaktı ve ilk kez suyun altına girmişti. daha kimse durumu kavrayıp da yardımına koşamadan, düştü ve hemen oracıkta öldü. Ne demek istediğimi anlıyorsun! Malina biraz ne yapacağını şaşırmış gibi bakıyor, oysa ne yapacağını asla şaşırmaz. bu öyküyü anlatmayabilirdim. Ama duşu bir kez daha hissediyorum, Marcel’ in üstündekileri yıkamaya hakları yoktu, bunu biliyorum. Eğer bir insan, kendi mutluluğunun buharları arasında yaşıyorsa, eğer bir insanın ‘tanrı sizden razı olsun’un dışında söyleyecek pek sözü yoksa, o zaman o insanı yıkamaya kalkışmamalı, o insan için iyi olanı o insanın üstünden yıkayıp akıtmamalı, birini, olmayan bir yeni yaşam için arındırmaya kalkışmamalı."
Yedi senedir bu sokaktan gayrı İstanbul
şehrinde bir yere gitmedim. Ürküyorum. Sanki döveceklermiş, linç
edeceklermiş, paramı çalacaklarmış - ne bileyim, bir şeyler işte -
gibime geliyor da şaşırıyorum. Başka yerlerde bana bir gariplik basıyor.
Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca
şehir, ne kadar birbirine yabancı adamlarla dolu. Sevişmeyecek olduktan
sonra neden böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor.
Birbirini küçük görmeye, boğazlamaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden
bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde
yaşıyor?
Lüzumsuz Adam -1947
Lüzumsuz Adam -1947
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)