7 Temmuz 2015 Salı

"Hayatta en nefret ettiğim insanlar iradesiz, duygusal tiplerdir. Başkalarına besledikleri aşırı duygudaşlık yüzünden kendi özlerinin heyecanını yaşayamayan ve hayatın içinden bir sis gibi, herkese üzülerek, kimliksiz geçen melankolik insanlar. 
Times Meydanı'ndaki kötürüm dilenci ile kırık dökük kurşunkalem sergisine, metroda kendi kendine konuşan rujlu yaşlı kadına, umumi tuvaletteki teşhirciye, metronun basamaklarına yığılıp kalmış ayyaşa acımakla yetinmezler; tek bir bakışla bu zavallılara dönüşürler.
Terk edilmiş insanlar onların gerçekleşememiş ruhlarını çiğner, onları alacakaranlıkta, hapishane isyanına benzeyen bir durumda bırakır. Kendi kendilerini hayal kırıklığına uğrattıklarından geri kalanlarımız adına da hayal kırıklığına uğramaya her daim hazırdırlar; gözü yaşlı hayal kırıklığından koskoca kentler, yaratılar, gökler ve prenslikler inşa ederler. Geceleri yataklarında yatarken büyük ikramiyeyi kazanıp müşterek bahis biletini kaybeden talihliyi, başyapıtı yanlışlıkla çöplerin arasında yakılan büyük romancıyı, seçmen kurulunun hileleri yüzünden ABD başkanlık yarışını kaybeden Samuel Tilden'ı düşünürler şefkatle. İşte bu tür insanlardan nefret ettiğimden, kendimi onların arasında bulmak bana iki misli acı veriyordu. Yıldızların ışığında çıplak bir kızılcık ağacı görünce, 'hayat ne kadar hazin!' diye düşündüm."
John Cheveer