6 Aralık 2012 Perşembe




"Boşuna heveslenmemekte yarar var, insanların aslında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar, bu böyledir. Herkesin derdi kendine, dünyanınki de hepimize. İnsanlar o acılarından kurtulmaya çalışırlar çalışmasına, sevişme sırasında, onu ötekinin sırtına yıkarak, ama beceremezler tabii ve ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda tüm acılarıyla baş başa kalırlar ve bir daha denerler, bir kez daha acılarını kakalamaya çalışırlar. 'Çok güzelsiniz Küçükhanım' derler. Ne ki yaşam onları yeniden yakalayıverir, aynı küçük numarayı bir kez daha deneyinceye kadar. ' Ne de güzelsiniz Küçükhanım!..."
Bu sırada acılarından kurtulmayı başardıklarını söyleyerek böbürlenirler de, gelgelelim herkes gayet iyi bilir, değil mi, bunun hiç de doğru olmadığını, o acıyı bal gibi bütünüyle kendi içimizde sakladığımızı. Bu numaraları yapa yapa yaşlandıkça giderek daha da çirkin, itici bir hal aldığımız için artık acımızı, iflas ettiğimizi gizlemekten bile aciz kalırız, en sonunda şöyle insanın ta derinlerinden suratına kadar ulaşmayı başarabilmesi şöyle bir yirmi, otuz yıl, hatta daha da fazla zaman alan o sevimsiz ve çirkin ifade, gitgide yüzümüzde sıvaşmadık yer bırakmaz. İnsan dediğin, işte bu işe yarar, sadece bu işe, ekşi bir surat ifadesi üretmek, biçimlendirmesi tüm ömrünü alan, hatta gerçek ruhunun bütününü eksiksiz yansıtabilmek için oluşturması gereken asıl surat ifadesi o kadar ağır ve karmaşıktır ki, bunu tamamlamaya ömrü bile her zaman yetmeyebilir."

Louis Ferdinand Celine/ Gecenin sonuna yolculuk
Foto: Anders Petersen


5 Aralık 2012 Çarşamba




...
...
Balıkçıların bulunduğu tarafta sular çalkalanıyordu, ben de oturup neler yaptıklarını seyretmeye 
koyuldum. Doğrusu, benim de hiç acelem yoktu, tıpkı onlar gibi. Öyle bir noktaya, belki de yaşa gelmiştim ki, insan artık her geçen saatin neler kaybettirdiğinin bilincinde oluyordu. Öte yandan, zamanın yolunda zınk diye durabilmek için gerekli bilgelik gücüne henüz erişebilmiş de değildik, kaldı ki  durmasını bilseydik dahi ta gençliğimizden beri bize hep hükmeden ve hayran olduğumuz o ilerleme çılgınlığı olmadan ne yapacağımızı da bilemezdik. Zaten artık onunla, yani gençliğimizle eskisi kadar gurur duyamıyorduk, gelgelelim henüz herkesin önünde itiraf edemiyorduk gençliğin belki de bundan, bir an önce yaşlanmak hevesinden ibaret olduğunu.
Tüm gülünç geçmişimizle o kadar gülünç şeyler, aldatmacalar, saflıklar keşfediyorduk ki belki de genç olmayı bir anda durdurabilmeyi isterdik, gençliğin kopmasını beklemeyi, bizi geçerek çekip gitmesini beklemeyi, uzaklaşmasını izlemeyi, tüm o küstahlığına bakabilmeyi, bıraktığı boşluğa dokunabilmeyi, derken kendi önümüzden son bir kez daha geçerken gözlemeyi ve sonra da kendimiz çekip gitmeyi, onun, yani gençliğimizin gerçekten gittiğinden iyice emin olmayı ve o zaman da huzur içinde, kendi yolumuzdan, tamamen kendimiz olarak, usulca Zaman'ın öte tarafına geçip insanların ve nesnelerin neye benzediklerine gerçekten bakabilmeyi.



Luis Ferdinand Celine/ Gecenin Sonuna Yolculuk.
Foto : Massimo Berruti